1 sene önce 6 Nisan’dı. Sakatlıklar, hoca ile problemler derken sıkıntılı bir sezon geçiriyordu “yabancısız” Galatasaray. Yine bir Ankara akşamında yağmur eksik kalmamış, saha bataklıktan farksız bir hal almıştı. Bizse yine ordayız, kayıtsız-şartsız destek, full dolmuş deplasman tribünleri. Maç başlaken futbol değil, ayakta kalma savaşı başlıyor adeta hem rakiple hem zeminle. Hızla gelen toplar çamura saplanıp kalıyor, karşı kaleye gitmek bile zorken, şampiyonluk umutlarımızı da yavaş yavaş bırakıyor gibiyiz çamurda. Tek güzel sahne akıllarda kalmayacak Ankara deplasmanından, dostlarınla yad ettiğin eski günler dışında. Hayal kırıklığı yaşamaya başlamışken, son dakikada dönüyor felek “tek yabancı” Cassio Lincoln’le. O anın hissettirdiği duygu ömür boyu unutulmayacaklar arasına giriyor. Kendimizi tellerde buluyoruz ilk defa gittiğimiz numaralıda, herkes birbirinin üstünde. O an anlıyoruz işte, olacak, şampiyonluk gelecek, hem de en efsanesinden... 6 hafta seyircisiz, yabancısız, hocasız...
Şimdi 1 Mayıs’ta yine aynı stadtayız. En kalitelisinden yabancılar, en güvendiğimiz hocalar(!), biz yine aynı biz, kayıtsız-şartsız destek. Bu sefer saha bile en kalitelisinden. Çamurdan iz olmayacak formalarda. Belki de budur 1 Mayıs Ankara’yı sıradan bir deplasman yapan. Formada çamur lekesi olmayacak olması...
29.04.2009
28.04.2009
Sana Bişey Olmasın...
Sezonun en iyi performansını çıkarırken Fenerbahçe’ye karşı (13 sayı, 4 ribaunt, 4 asist), en yakın arkadaşı Yasemin’in ayağına basıp, sol dizinden sakatlandı. Sakatlıkların en ciddilerinden malesef, ön çapraz bağları koptu. Sahada kıvranırken bizim de içimizden bir parça koptu sanki. 4 aylık ayrılığımız, Işıl için sahalardan da ayrı geçecek. Biran önce çok sevdiği formasını tekrar giysin, bir daha hiç sakatlanmasın...Sana hiçbir şey olmasın...
Sultanların Vedası
Tüm branşlar arasında sarı kırmızı formanın hakkını en iyi verebilenlerdi onlar. 2008 - 2009 sezonu yarı finalde son bulsa da, bize yaşattıkları Avrupa Şampiyonluğu dünyalara bedel. Hatırda kalacak çok şey var bu sezona dair; cumhurbaşkanlığı, istikrarsızlık, hoca değişimi, Avrupa Kupası, Işıl, Yasemin, Sophia, Esra, Marina, Kara, Bahar, Yasemen, ... ve en çok da Seimone! Çok sevdik hepinizi, hepinize helal olsun...
24.04.2009
Vurun Abalıya
Meyve veren ağaç taşlanır demişlerdi. Ağaç son meyvesini verdikten sonra o meyve o kadar büyüdü ki neredeyse ağacın gövdesi oldu; meyveye vurmaya çalışmak da bir yandan aslında ağacın kendisine aba altından sopa göstermeye denk geldi.
Arda Turan, Büyükşehir Belediyespor maçından sonra soyunma odasına girip arkadaşları ile galibiyeti kutlamak istemişti. Bu Arda Turan ki, kapalı tribün “bizim takım elele” tezahüratını duyduğunda takımın kaptanlarından önce herkesi organize edip tribüne getiren kişidir. Arda Turan için Galatasaray sadece her gün çalışmaya gittiği bir müessese olmadığı için, Arda Turan kendisini o müssesenin bir parçası olarak gördüğü için ve duygusal yönü de kuvvetli olduğu için her zaman kendisine verilmeyen sorumlulukları almak istemiştir. Bunlardan dolayıdır ki kendisi ‘her zaman girebildiği bir yere’ sadece ‘birilerinin akıl oyunları sayesinde’ sokulmayınca agresifleşmiştir. Agresifleşince de beklenen, talep edilen infaz hemen gerçekleşmiştir, ‘1 maç ceza’; açıklaması da tam bir Orta Çağ dilinde: “Cezanın infazının devam eden cezasının infazının bitimini takiben başlatılmasına karar verilmiştir.” Tez vurdurun boynunu, vurdurun da bakın bakalım bir daha yapabiliyorlar mı?
Hiç mi sorgulanmaz oradaki görevlinin Arda’ya ne yüz ifadesiyle, haliyle, tavrıyla “Gi-re-mez-sin” dediği? Hiç mi önemli değildir şampiyonluk yolunda giden bir camianın en değerli ‘meyvesi’nin mutluluğu tüm ‘ağaç’la paylaşmak istemesindeki samimiyet ve insancıllık? Hayat bu kadar katı kurallardan ibaret değildir, her zaman istisnalar, imtiyazlar vardır. Hele ki Türkiye Futbolu gibi çocuklarını bile soyunma odalarına sokan başkanlar varken Arda’ya pasaport sormak bir şeylere çanak tutmaktır.
Bilgin Gökberk bugünkü yazısında Metin Oktay’ın başından geçen benzeri bir olayı anlatmış. Taçsız Kral’ın başından geçen Arda’dan farksız, Arda’nın da gitgide Taçsız Kral’dan farksızlaşmaya başlaması gibi..
Arda Turan, Büyükşehir Belediyespor maçından sonra soyunma odasına girip arkadaşları ile galibiyeti kutlamak istemişti. Bu Arda Turan ki, kapalı tribün “bizim takım elele” tezahüratını duyduğunda takımın kaptanlarından önce herkesi organize edip tribüne getiren kişidir. Arda Turan için Galatasaray sadece her gün çalışmaya gittiği bir müessese olmadığı için, Arda Turan kendisini o müssesenin bir parçası olarak gördüğü için ve duygusal yönü de kuvvetli olduğu için her zaman kendisine verilmeyen sorumlulukları almak istemiştir. Bunlardan dolayıdır ki kendisi ‘her zaman girebildiği bir yere’ sadece ‘birilerinin akıl oyunları sayesinde’ sokulmayınca agresifleşmiştir. Agresifleşince de beklenen, talep edilen infaz hemen gerçekleşmiştir, ‘1 maç ceza’; açıklaması da tam bir Orta Çağ dilinde: “Cezanın infazının devam eden cezasının infazının bitimini takiben başlatılmasına karar verilmiştir.” Tez vurdurun boynunu, vurdurun da bakın bakalım bir daha yapabiliyorlar mı?
Hiç mi sorgulanmaz oradaki görevlinin Arda’ya ne yüz ifadesiyle, haliyle, tavrıyla “Gi-re-mez-sin” dediği? Hiç mi önemli değildir şampiyonluk yolunda giden bir camianın en değerli ‘meyvesi’nin mutluluğu tüm ‘ağaç’la paylaşmak istemesindeki samimiyet ve insancıllık? Hayat bu kadar katı kurallardan ibaret değildir, her zaman istisnalar, imtiyazlar vardır. Hele ki Türkiye Futbolu gibi çocuklarını bile soyunma odalarına sokan başkanlar varken Arda’ya pasaport sormak bir şeylere çanak tutmaktır.
Bilgin Gökberk bugünkü yazısında Metin Oktay’ın başından geçen benzeri bir olayı anlatmış. Taçsız Kral’ın başından geçen Arda’dan farksız, Arda’nın da gitgide Taçsız Kral’dan farksızlaşmaya başlaması gibi..
Bir Deplasman Günü Daha...
Futbolda geçen haftaki maçın bir kopyasını bu akşam basketbolda oynuyoruz. Rakip aynı, amaç liderlik değil rakibe üstünlük, ama bu sefer deplasmanda. Puan puana giriliyor son haftalara. Hesaplar hep plafoff üzerine.
Fb Ülker'de geri dönen Solomon bugün sahada olacak. Muhtemelen seyirci etkisini de kullanıp, sert savunmayla bizi yıldırmak isteyeceklerdir. Sertliğe sertlikle karşılık vermek aleyhimize olabilir ama daha istekli savunma yapanın kazanacağı bir maç olacak diye düşünüyorum. Bu yüzden etkili hücumcularını ilk maçta olduğu gibi sert bir savunmayla durdurmayı başarabilmeliyiz. Bizim için Hosley ve Graves'in günlerinde olmaları çok şeyi değiştirebilir.
Takım içinde ciddi problemler yaşansa da, Galatasaray CC - Fb Ülker maçlarında deplasmanda maç kazanmak gitgide zorlaşsa da, ligi hakettiğimiz gibi daha üst sıralarda bitirmek istiyoruz, playoff'ta Fb Ülker'e karşı 1-0 önde ve saha avantajı ile başlamak istiyoruz. Yani yine bir derbi galibiyeti istiyoruz...
Fb Ülker - Galatasaray CC
Abdi İpekçi S.S. - 24 Nisan 2009 - 20:00
23.04.2009
Kazanmak Zorundayız
Çift haneli fark yakaladığımız maçta, çok basit hataları üstüste yapınca seri 2-0'a geldi. İlk yarıdaki iyi oyunu devam ettirebilmeliydik. Şimdi kendi sahamızda 2 maçı da kazanmak zorundayız ki Caferağa'da son maça uzatabilelim. Alınacak mağlubiyet, Avrupa Şampiyonu takımımızın Türkiye Ligi'nde yarı finalde elenmesine kahrolacağız...
TBL Playoff Yarı Final İkinci Maçı
Galatasaray Fenerbahçe
Galatasaray Fenerbahçe
Ayhan Şahenk - 25 Nisan 2009 - 18:00
22.04.2009
Haydi Sultanlar...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)