Ölümsüz Kurucumuz, sizi saygıyla anıyoruz...Bize bıraktığınız bu eşsiz mirası, Galatasaraylılığı, Galatasaray kültürünü ve tarihini en iyi şekilde anlatarak bizden sonraki nesillere aktaracağız, kutsal bayrağı hep en yukarıda tutacağız...
Bir anda aklıma Sasa İliç geldi. Ayrı bir sevgim oldu her zaman Sasa'ya. Farklı bir tarzı vardı, çok mücadeleci ve savaşçı değildi ama aklı ile oynardı. Bu sayede çok kritik zamanlar bir çok gol attı, bir o kadar da asist yaptı. Bunlar da değil aslında onu ayrı sevmemin nedeni. Her zaman çok içten oldu bu adam, bizden biri gibi sevindi üzüldü. Herkes bunu rahatlıkla gözlemleyebiliyordu zaten. Kupada Fb'ye atılan 3. golde yedek kulübesinden fırlayışını unutamam mesela. Bir de BJK'ya 2 dakikada 2 tane yuvarlamasını. Daha "İLİİİİİÇ" diye yırtınırken 2. yi de atıvermişti. Arada çıkıyor böyle adamlar. Şimdi bu kadroda olsa yine iş yapardı nam-ı diğer Pascha İliç'imiz...
Maç 10 saniye önce bitmiş. D-Smart spikeri, hemen soyunma odasına gitmek isteyen Frank Rijkaard'ın yolunu kesmiş, sırf canlı ropörtaj yapabilmiş olmak için mikrofonu uzatıp abuk subuk sorular soruyor. Rijkaard'ın darlandığı her halinden belli. Bomba soru son anda geliyor:
Gerçekten ilk defa maça gidecek gibi, Galatasaray’ı sahada ilk defa görecek gibi heyecanlıyım. Karşı takım, form durumumuz, transferler vs. hiçbirin önemi yok şu anda. O sıkışık kapıdan girip üst aramasına girmek, elinde kombine kartın verdiği gurur ve ilk maçın verdiği acaba kartım çalışacak mı stresi ile birlikte kapılara gitmek, kombineyi verip iyi akşamlar demek ve Ali Sami Yen’in o kirli ama çok şeyi anlatan duvarlarıyla karşı karşıya gelmek. Sanki üstünde bir şey varmış gibi polislerin önüne geçmek ve içinden küfürler ederek aranma işlemini gerçekleştirmek. Merdivenlerden çıkarken her basamakta heyecanın bir parça daha arttığını hissetmek, evine gelmiş olmanın verdiği rahatlıkla o koridorlardan gülümseyerek, selamlaşarak yürümek. Tuvaletin doluluğuna göre tribünün kalabalığını hesaplayabilmek ve gerekli kapıya geldiğinde son basamakları hızla çıkıp o büyülü atmosferi ve yeşil zemini görmek… Eminim işte o anda hepinizin tüyleri diken diken oluyordur. Bu akşam bizlerle birlikte o heyecanı yaşayabilecek bütün arkadaşlarımla akşama görüşmek üzere...
Bu yaz ayrılık kısa sürecek dedik ama 1 buçuk ayı bile alfaydı, süperalfaydı bekleyerek, F5 tuşlarını eskiterek geçirdik veya doğrusu geçiremedik. Geçmek bilmedi. Ağustos başında ilk resmi maçımıza çıktığımız yaz aylarının geçmesini nasıl beklemişiz diye düşünmeden edemiyorum. Öyle veya böyle Fenerbahçe'nin son maçın sok dakikasında attığı golden dolayı açılış maçını Temmuz ortasında yapıyoruz ki bunun sıkıntısını geçen sezonu 5. bitirmemize sebep olan futbolcular çekiyorlar zaten. Bizim için durum tam tersi, bugün ilk maç ilk heyecan, haftaya ilk Sami Yen, büyük özlem. Bu sene için en büyük isteklerimden biri kazasız, az sakatlıklı bir sezon geçirmek. Çok dilimiz yandı. Bu kadar iddialı kadro kurup, yeni bir Galatasaray devrimi yapmayı planlamışken, karşımıza çıkacak en büyük engel yine körolası sakatlıklar olacaktır. Minimum sakatlık yaşarsak, rakiplerle şartlar eşit demektir. Devreye ruh, inanç ve vizyon girdiğinde ise farkı açan taraf biz olacağımıza eminim. 3 kulvarda da zaferlere koşacağımız bir sezon olması dileğiyle...

Sonunda Galatasaray sistem takımı olduğunu, hedefleri olduğunu ve bu hedeflere bir kalkınma planı dahilinde, bir sistem bütünlüğünde ulaşabileceğini anladı. Son zamanların en kurumsal yapılanması oluşuyor sarı-kırmızı’da. Önce teknik direktör, daha sonra kurmay ekibi ve sonunda alt yapı oluşumu. Rijkaard, Neeskens ve Pujol. Bir sistemi varedebilmek için geldiler Galatasaray’a. O sistem ki tüm dünya gıpta ediyor.